“Adalet bütün ahlaki görevlerin toplamdır” der William Godvin
Yargının tek amacı ahlaki görevler toplamı olan iş bu adaleti
sağlamak ve adaletin tecellisine hizmet etmektir. Yargı bunun için vardır ve bu
amaç için “tarafsız ve bağımsız” olmak durumundadır.
Her adli yıl açılışında yargısal bir takım sorunlar dile
gelmekte ve bu sorunların çözümü için maalesef adım atılmamaktadır. Evet,
yargının birçok sorunu olmakla birlikte birçok sorunun altına imza atan da
yargının kendisidir.
Yargının teknik olarak donatılmamış mekânlarda çalışmasında
tutun, her bir hâkimin veya savcının baktığı dosya sayısına kadar, özellikle
üst mahkemelerde her bir dosyanın incelenmesi için zorunlu olarak ayrılan bir
iki dakikalık zaman mevhumundan tutun, bazı ilçelerde mal müdürlüğü, nüfus
müdürlüğü ve kaymakamlık binalarında kendilerine ayrılmış dar ve köhne yerlerde
hizmet vermesine kadar "‘mali kaynak ve teknik araç yetersizliği” dahil
olmak üzere kadar birçok sorunu bulunmaktadır.
Bunun yanında yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını
zedeleyecek “siyasallaşma sorunu” “tutuklama sorunu” “KCK davalarından çok sık
gördüğümüz gizli tanıklarla davayı neticelendirme sorunu” “çok rahatlıkla
alınan iletişimin tespiti ve dinlenmesi sorunu” "dosyalarda avukatın
vekâlet ibrazı durumunda alınan gizlilik kararı sorunu” “vekâletin var mı? Yok
mu? Tartışması üzerinde yürüyen dosya inceleme sorunu” “vargının üç kurucu
unsurundan olan savunmayı kabullenme ve savunmaya saygı sorunu” genel itibarı
ile yargının yüzleşmesi gereken sorunlardır.
“Yargının siyasallaşması” tarafsızlığım ve bağımsızlığını
elbette zedeleyecektir. Tarafsız ve bağımsız olmayan bir yargının adaleti
gerçekleştirmesi beklenemez. Yargının siyaset ve iktidara bağımlı olmadan,
birey devlet ikileminde devletin yüksek menfaatlerini koruma anlayışı ile
hareket etmeden ve hukuk zemininden uzaklaşmadan bir yaklaşım ortaya kovması
gerekmektedir. Yargının, halk adına yetki kullanan otorite olarak kendisini
görmesi ve düşünce özgürlüğü ile devlete karşı işlendiği iddia edilen suçlarda
hukuki parametrelere göre hareket etmesi elzemdir. Aksi durum hem yargının
siyasallaşması hem de siyasetin hukuk alanına nüfuz etmesi sonucunu doğurur. Bu
da bir toplum için en tehlikeli durumdur.
Bir ülkede farklı soruşturma ve kovuşturmalarda 50’ ye yakın
meslektaşımız hakkında; eline silah almadığı ve bu eksende isyan etmediği halde
“Terörist” oldukları gerekçesi ile dava açılıyor ve bu kişiler tutuklu
yargılanıyorlarsa burada yargının hukuki bir tutum takındığı yönünde toplumda
ciddi soru işaretleri bulunmaktadır.
Yargıda birliğinin sağlanması ve tabi hâkim ilkesine aykırı
olan, İstiklal mahkemeleri. Sıkıyönetim Mahkemeleri, Devlet Güvenlik
Mahkemeleri ve Özel Yetkili Mahkemelerin devamı olan Terörle Mücadele Kanunun
10. maddesine göre kurulan “Terör Mahkemelerinin” kaldırılması gerekmektedir.
Bu anlayış ile kurulan mahkemeler sağlıklı ve hukuki bir yargılama yapmaktan
uzak bir intiba uyandırmışlardır. Devletin taraf olduğu bazı suçların
muhakemesinin bu mahkemelerde görülüyor olması durumu “devletin âli
menfaatlerini” gözetme anlayışını ve tartışmasını da beraberinde getirmiş
bulunmaktadır. Bu eksende yapılan yargılamalar sonucu bu mahkemelerin vermiş
olduğu kararların geneli toplumun bir kesiminin vicdanında kabul görmemiştir.
Buralarda yargılanan kişilerin toplum vicdanında aklandıklarını dair algıyı
ifade etmek isterim.
'Türkiye son dönemlerde “Tunus” ile başlayan “Suriye” ile
devam eden Ortadoğu coğrafyasında ki halkların iktidar değişimleri ve değişim
istekleri karşısında kayıtsız kakımamış, uluslar arası güç dengelerinin
yaklaşımlarını ve değişen koşulları de hesaba katarak, kendi dinamiklerinin
istemlerini ve taleplerini ıskalamadan bir süreç başlatmış ve tarihi bir
dönemeçte geçmektedir. Siyasal ve toplumsal sorunların çözümü konusunda değişen
dünya iklime ayak uydurma, geçmişi ile hesaplaşmaya dair adına ister çözüm
ister barış süreci denilsin; demokratik bir perspektif geliştirmiş durumdadır.
Bu süreçte PKK sınır dışına çekilmiş, bütün unsurları ateşkes ilan etmiştir.
Akil İnsanlar Heyeti oluşturulmuş, oluşturulan bu heyet tüm Türkiye sathında
etkili ve üretken olmaya çalışmış ve raporlarını ibraz etmişlerdir. Dolavsıyla
bu atmosferde siyaset kurumu, Kürt Siyasal Herekti, Sivil Toplum Örgütleri,
Dernekler, Sendikalar, Odalar, Meslek Örgütleri, Kadın Hareketleri ve
Demokratik tüm aygıtlar hep birlikte hassas davranmış, sürecin ruhuna uygun
“eksik ve yetersiz” de olsa bir takım yaklaşımlar ortaya koymuştur. Ancak
yargının bu süreçte aynı hassasiyeti ortaya koyduğunu söylemek çok güçtür. Zira
birçok yargı paketi siyasi tutukluların durumunu iyileştirmesine rağmen bu
paketler yargı duvarına çarpmış ve bu demokratikleşme paketleri amacına
ulaşmamıştır. Yargı yasamanın bu konuda ortaya koyduğu mesajları algılamada
zorlanmış ya da bilinçli bir şekilde hayata geçirmem iştir.
Türkiye'nin insan hakları ve demokratik sorunlarının çözümüne
çare olacak husus yeni bir anayasadır. Yerel Yönetimleri güçlendirecek, katı
merkeziyetçi anlayışı yumuşatacak, başta anadil eğitimi olmak üzere
siyasal/kültürel haklarda demokratik yaklaşımı benimseyecek, ortak vatandaşlık
temelinde bir arada yaşamanın koşullarını yaratacak, belli bir inancı ve
etnisiteyi referans almayan, tüm halkların ve farklılıkların kendisinde bir
şeyler gördüğü Sivil/Demokratik bir anayasa ancak ve ancak temel demokratik
sorunların çözümünde başat rol oynayabilir. Bu gerekçeler ile yeni bir Anayasa
ile ciddi yol temizliği yapılabilir diyor; 2013/ 2014 adli yılının daha
özgürlükçü, daha demokratik ve hukukun tüm kural ve kaidelerinin eksiksiz
uygulandığı bir Türkiye zemininde yapılması dileği ile... Hepinizi saygı ile
selamlıyorum.
Avukat Ali ARTUK
Ağrı Barosu Başkanı
Değerli Meslektaşlarım,
Saygıdeğer konuklar. 2013-2014 Adli yılın, her yıl olduğu gibi bu günde hep
birlikte açılışını gerçekleştirmenin mutluluk ve heyecanı içerisindeyiz. Hak
sahibine hakkını geciktirmeden en kısa sürede teslim edebilmenin verdiği iç
huzuru biz adalet mensuplarının tek hedefi ve yegane gayesi olmalıdır. Adaletin
tesisi toplumda yalnızca düzen ve dirliği sağlamakla kalmaz aynı zamanda belki
de daha önemlisi bireylerin kalbine
yaşama sevinci ve geleceğe dair en güçlü umutları da yerleştirir. Adaletten
yoksun olan toplumlar sadece haklarını kaybetmiş olmazlar. Hak kavramları
yanında iyiye ve güzele olan inançlarını ve geleceğe dair tüm umutlarını da
kaybederler. İşte bizler okyanusların tüm hırçın dalgalarına rağmen ışığı
sündürmeden gemilere yol göstermeye devam eden deniz fenerleri gibi topluma
daima doğru yönü gösterdiğimiz ve onların kalplerindeki umutlarını yaşata
bildiğimiz ölçüde ancak üstümüze düşen adalet görevini yerine getirmiş sayıla
biliriz. Belki de bu sayede temiz duygularla bezenmiş umut dolu bir geleceği
çocuklarımıza hazırlamanın engin hazzını da kalplerimizde hissede bilme imkanı
bulacağız. Bir büyük düşünürün dediği gibi hukuk ve adalet: hiç kimse onu
bulandıramadığı ve ihlal etmediği sürece teneffüs ettiğimiz hava gibi görünmez
ve tutulmaz bir şekilde etrafımızı kaplar. Hukuk ancak kaybettiğimizi
anladığımız zaman değerinin farkına vardığımız sağlık gibi sezilmez bir şeydir.
Tüm bu duygu ve düşünceler ile kamu vicdanında adaletin gerçekleştiği kanaat ve
inancını oluşturacak kararlara imza attığımız yeni adli yılımızın Ülkemize,
Adliyemize, Baromuza ve Tüm Ağrımıza hayırlı olmasını temenni eder hepinize
saygılar sunaraım.
Hamdi
VURAL
Adli Yargı
Adalet Komisyonu Başkanı
Sayın valim, belediye başkanım, ağır ceza mahkemesi başkanım,
Kıymetli meslektaşlarım , baromuzun değerli tesilcileri ve ilimizin kurum
amirleri ve saygıdeğer misafirler; Sözlerime baslarken sizleri saygı ve sevgi
ile selamlıyorum Hepiniz hoş geldiniz.. Öncelikle 2013-2014 Adli Yılının,
ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa adalet, barış, huzur ve mutluluk
getirmesini diliyorum, Bilindiği gibi her yıl belli tarihler arasında adli ara
verme tatili uygulandıktan sonra Eylül ayında yeni adli yıl başlamaktadır. Hepimiz
yeni bir heyecanla ve sevinçle adli tatil sonrası adliyelerimize
memleketlerimizden dönüp geldik. İnşallah çok güzel bir çalışma yılı daha
hepimizi beklemektedir. Bu vesile ile
bir iki hususa değinmek istiyorum. Adalet duygusu ve bu duygunun tatmin
edilmesi ihtiyacı toplumla ve onu oluşturan bireylerle devlet arasındaki en
gerçekçi ve soyut bağdır.Bu soyut bağ, yargı düzeni tarafından
somutlaştırılarak kurulur, işletilir ve geliştirilir. Ancak bu bağ, sadece
yargı sisteminin performansı ile ilgili değildir. Bu duygu ülkedeki hukukun
üstünlüğüne olan inanç, demokrasi düzeyi, ahlaki değerler ve toplumsal
beklentiler olgularla da ciddi biçimde desteklenmelidir. Her bir adliye
mensubunun bu duyguyu sürekli canlı tutma sorumluluğu olduğu aynı sorumluluk
ülkedeki bütün idareci ve kamu görevlileri içinde geçerlidir. Yargının, yasamanın ve idarenin
adaletsiz uygulamaları ülkedeki devlete olan inancı da kökünden sarsıcı
sorunlar doğurabilecektir. Devletlerin uzun ömürlü olabilmesinin en önemli
ölçütlerinden birisi de yine hukukun üstünlüğü prensibidir. Hukukun üstünlüğü,
yönetenlerin egemenlik yetkisine dayanarak bizzat kendi koydukları kurallarla
kendilerinin de bağlı olmaları şeklinde ortaya çıkmaktadır. O halde tüm
vatandaşları nasıl hukuka saygılı olmaya, adalete güvenmeye davet ediyorsak, yargı
mensubu ve kamu görevlisi de aynı duygulara hizmet edici tavır ve davranışlar
sergilemeli ve adalet duygusunu sürekli canlı tutmalıdır. Görev anlayışı da bu
ilkeler çerçevesinde olmalıdır. Yeniden herkesin adlî yılını kutluyor herkese
iyi çalışmalar diliyorum
Sadi DOĞAN
Ağrı Cumhuriyet Başsavcısı