Değerli
Basın Mensupları
Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru hakkı kapsamında bir başvurucu tarafından yapılan
başvuru değerlendirilmiş ve yerel mahkeme uygulamasına dair ihlal karar
verilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi kararı iki noktada önemlidir ve yerel mahkemeye yol göstericidir.
Anayasa Mahkemesinin bu kararı incelendiğinde milletvekillerinin “seçilme hakkı ve uzun tutukluluk”
dolayısıyla mağdur edildikleri gerçekliğini tespit ederek, milletvekillerinin
seçilmiş olmaları gerekçesi ile milli iradeye karşı yükümlülüklerini yerine
getiremediği ve dolayısıyla tutukluluk hallerinin hukuka açıkça aykırı olduğu
vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi kararı “üç kuruş” tazminattan ibaret olmadığı
gibi, sembolik bir karar da değildir. Anayasa Mahkemesi Anayasal statüsü
bulunan, vermiş olduğu ihlal kararları bağlayıcı olan, özgürlüklerin ve kişi
güvenliğinin teminatı olan bir mahkemedir. Diyarbakır yerel yargısı çok dar bir
yorum ile verilen kararın sadece başvurucuyu bağlayacağına işaret ederek; bu
nitelikleri dikkate almadan tahliye talebini ret etmesi ayrı bir hukuk
ihlalidir.
Değerli
Basın Mensupları
Anayasa
Mahkemesinin kararında vurguladığı hususlar ve hukuki süreç Sayın Mustafa
BALABAY için işletilmiş ama hakkında hüküm dahi kurulmamış Kürt milletvekilleri
için ise maalesef işletilmemiştir. Yargının bu çifte standardı asla kabul
edilemez. Yasaların genel olduğu ve uygulamaların her taraftan aynı şekilde
uygulanması ve karşılık bulması gerekmektedir. Dolayısıyla Diyarbakır 4.5 ve 6
Ağır Ceza Mahkemelerinin Kürt milletvekillerinin tahliye taleplerini ısrarla
ret etmesi hiçbir hukuki gerekçe ile izah edilemez.
Herkesin
yargı önünde eşit olduğu, yargının ırk, dil, din inanç farkı gözetmeksizin
herkese aynı pencereden bakması gerektiği yasal ve anayasal ilkedir. Yargı
kendisine ulaşan bir dosyada kişilerin etnik kökenine bakmaksızın tarafsız ve
bağımsız bir şekilde yasal/anayasal ilkeleri dikkate alarak, evrensel hukuk
normlarına ve hukukun üstünlüğü prensibine bağlı kalarak bir değerlendirme
yapması kaçınılmazdır. Bu kararla
birlikte bu ilkeler açıkça ihlal edilmiştir.
Değerli
Basın Mensupları
Türkiye
çok ciddi bir süreçte geçmektedir. Temel demokratik sorunların çözümü
noktasında bir irade ortaya koymuş bulunmaktadır. Yargının siyaset kurumunun
ortaya koyduğu bu iradeyi hiçe sayarak Kürt milletvekillerini tahliye etmemesi
sürece ciddi zarar vermektedir.
Siyaset
kurumunun Türkiye toplumunun dinamikleri ile birlikte bu süreci aşması
elzemdir. Kürt milletvekillerinin tutukluluk halleri “Kürt Sorunu” ile doğrudan ilintili olduğu hususu da dikkate
alındığında; siyasal/toplumsal
meselelerin yargıya havale edilmeyecek kadar önemli olduğu, yargı üzerinde
yapılacak bir hamlenin veya çözümlemenin olumsuz kararları da beraberinde
getireceği tartışmasızdır. Devletin
bekasını ve devletin âli menfaatlerini önceleyen bir yargı zemininde
parlamenterlerin tahliye olamayacağı da sır değildir.
Yargının
“Kürt Sorununun” çözümü temelinde ortaya koyduğu ketum tavır, yine faili meçhul olarak adlandırılan ama
aslında faili belli olan davalarda ortaya koyduğu refleks, Roboski de yaşanan
olay sonrasında yargıda kaynaklı dosyanın adli ve askeri yargı arasında mekik
dokuması, olağanüstü halin hayat bulduğu dönemlerde idarenin ve karanlık odakların
otoriter tavrı karşısında sesiz kalması belleğimizde iken; Kürt milletvekillerinin tahliyesi
noktasındaki beklenti sadece sürecin ruhuna ilişkin bir umuttan ibaretti.
Diyarbakır yargısı bu toplumsal umudu bile dikkate almadan, Kürt sokağının beklentilerini hiçe sayarak
karara imza atması siyaset kurumunca asla kabul edilmemelidir. Siyasal
iktidarın yargıdaki bu refleksi mahkûm etmesi gerekmektedir.
Bu
değerlendirmeler ışığında tutuklu bulunan milletvekillerinin tahliyesine karar
verilmesi Türkiye toplumunun ciddi beklentisidir. Bu beklentiyi Ağrı Barosu
olarak dilendirmeyi görev biliriz. Saygılarımla…
AĞRI
BARO BAŞKANI
AV.ALİ ARTUK