DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BAROLARININ YENİ ANAYASANIN BAZI HÜKÜMLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİ.
DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU
BAROLARININ
YENİ ANAYASANIN BAZI
HÜKÜMLERİNE İLİŞKİN
GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİ.
28 Nisan 2013/Diyarbakır.
Değerli Basın Mensupları;
Yeni, sivil ve demokratik bir anayasa;
ertelenemez bir toplumsal ihtiyaç olduğu gibi, aynı zamanda toplumun neredeyse
tüm kesimlerinin ortak bir talebidir. Toplumun bu ortak talebinin siyasi bir
ifadesi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) grubu bulunan siyasi
partilerin oluşturduğu Anayasa Uzlaşma Komisyonu yeni anayasa çalışmalarını
sürdürmektedir. Yeni anayasa yapım sürecinin başlamasından sonra çeşitli
tarihlerde bölge barolarımız, gerek anayasa yapım yöntemine ve gerekse yeni
anayasanın içeriğine ilişkin görüş ve önerilerini kamuoyuyla paylaşmıştır.
Barolarımız bu görüş ve önerilerini sözlü ve yazılı olarak TBMM’ye de
sunmuşlardır. Ancak yeni anayasa yapım sürecinin geldiği bugünkü aşama, kimi
anayasal düzenlemelere ilişkin gerçekleşen tartışma ve öneriler, yeni bir
değerlendirme yapılmasını ve bu çerçevede ortak görüş ve önerilerin sunulmasını
gerekli kılmaktadır.
Bilindiği gibi; Cumhuriyetin kuruluşuyla
birlikte, Türkiye toplumunun etnik, dinsel, dilsel ve kültürel çeşitliliği
yadsınmış; toplumsal yaşamın hemen her alanı tek bir etnik, dinsel,
dilsel ve kültürel kimlikle tektipleştirilmeye çalışılmıştır. Başta Kürt
meselesi olmak üzere, bugüne kadar yaşanan bütün sosyo-kültürel sorun ve
ihtilaflar, hep bu anlayış ve politikalardan kaynaklanmıştır. Bu nedenle;
dil, din, kültür, vatandaşlık ve devletin temel yapısı gibi esaslı konulara
ilişkin anayasal düzenlemelere dair görüşlerimizi tam da bu aşamada kamuoyuyla
paylaşmayı tarihi sorumluluğumuzun bir gereği olarak kabul ediyoruz.
Türkiye’de bugüne kadar geçerli olan kurulu
düzenin dışlayıcı ve ötekileştirici politikalarının yarattığı haksızlık ve
adaletsizliklerin ve bunların yol açtığı tahribat ve travmaları onarabilmenin,
yeni bir başlangıç yapabilmenin ve toplumun bütün farklılıklarıyla birlikte
eşit ve özgür bir şekilde yaşamlarına devam edebilmesinin esaslı araçlarından
biri de, toplumsal mutabakat temelinde oluşturulmuş anayasalardır. Toplumsal
bir sözleşme niteliğinde olan ve toplumun bir arada ve barış içinde yaşamasının
temel esaslarını belirleyen ve en üst norm niteliğinde anayasalar, genellikle
tarihsel dönemeç noktalarında gündeme gelmektedir. Bu çerçevede, yaklaşık yüz
yıllık bir tarihsel derinliği olan ve son otuz yıldır silahlı çatışma
içerisinde varlığını devam ettiren Kürt meselesinin kalıcı ve barışçıl çözüm
arayışı ile yeni anayasanın yapım sürecinin paralel bir şekilde gelişmesi
toplumumuza tarihi bir fırsat sunmaktadır.
Bu tarihi fırsatı değerlendirmek ve her iki sürece
yapıcı destek sunmak isteyen biz Doğu ve Güneydoğu Baroları, tarihi
sorumluluğumuzun bir gereği olarak, yeni anayasanın kimi hükümlerine ilişkin
görüş ve önerilerimizi aşağıdaki şekilde kamuoyuna sunuyoruz.
I- Anayasaların temel felsefe ve ilkeleri,
genellikle anayasaların “başlangıç” bölümlerinde yer almaktadır. Başlangıç
bölümleri bulunmayan anayasalar olmakla birlikte, birçok ülkenin anayasasında
başlangıç bölümleri yer almaktadır. Özellikle, uzunca bir süre yaşanan
çatışmalı ortamların yarattığı toplumsal dram ve travmaların yaygın ve yoğun
olduğu toplumlarda, toplumsal barışı tesis edebilmenin ve barışçıl
birlikteliğin normatif çerçevesini çizebilmenin bir gereği olarak hazırlanan
anayasaların başlangıç bölümlerinde; geçmişte yaşanan adaletsizliklere
vurgu yapıldığı, bir daha aynı uygulamaların yaşanmayacağına
dair toplumsal irade ve kararlılığın ifade edildiği ve yeni dönemin temel değer
ve ilkelerine yer verildiği bilinmektedir. Türkiye toplumunun bir
parçasını oluşturan başta Kürtler olmak üzere, bugüne kadar dışlanan ve
ötekileştirilen çeşitli toplumsal kesimlerin - yaşanmışlıklardan kaynaklanan
nedenlerle - anayasaya ve anayasal düzene karşı derin bir güvensizlik duygusuna
sahip oldukları gerçeği dikkate alındığında, yeni anayasanın başlangıç
bölümünde böyle bir ifadeye yer vermenin ne denli elzem olduğu, kamuoyu
tarafından takdir edilecektir.
Yeni anayasanın başlangıç bölümü, yaşanan tarihi
haksızlık ve adaletsizliklere vurgu yapmanın yanı sıra,
her türlü etnik, dini, ideolojik ve
kültürel referanstan da arındırılmalıdır. Bu amaçla; Parlamentoda
çoğunluğu bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ile Barış ve
Demokrasi Partisi’nin (BDP) “başlangıç” bölümüne ilişkin Anayasa Uzlaşma
Komisyonuna sundukları metinler birleştirilerek yeniden kaleme alınmalıdır.
Barolarımız, yeniden kaleme alınacak metinde; “….Türkiye toplumunun
farklı dil, din, inanç ve kültürlere sahip topluluklara yapılan
haksızlığın bir daha yaşanmayacağı inanç ve kararlılığını ifade eden biz
Türkiye halkı…” şeklindeki bir ifadeye yer verilmesinin doğru olacağı
kanaatindedir.
II- Türkiye, farklı dil, din, inanç ve kültürlere
sahip bir toplumsal yapıya sahiptir. Son olarak yapılan bir araştırmaya göre,
Türkiye’de etnik kimliğini “Kürt” olarak tanımlayan 15 milyona yakın bir
topluluk bulunmaktadır. Bu büyüklükte olmazsa bile, farklı etnik özelliklere
sahip ve farklı diller konuşan başka topluluklar ve vatandaşlarımız da
bulunmaktadır.
Bu nedenle; Türkiye Cumhuriyetinin resmi dili
Türkçe olmakla birlikte, diğer diller de anayasal güvenceye kavuşturulmalı,
toplumun ihtiyaçları gözetilerek bu dillerle de kamu hizmetlerinin sunulmasını
mümkün kılacak bir anayasal düzenleme yapılmalıdır. Bu amaçla; yeni anayasanın
ilk maddelerinde önerilecek olan “Türkiye Cumhuriyetinin resmi dili
Türkçedir.” ibaresinin devamına, “…diğer
resmi diller de anayasanın koruması altında olup, diğer resmi dillere ilişkin
hususlar kanunla düzenlenir.” ibaresi eklenmelidir.
III- Yeni anayasada, devletin “cumhuriyet”
olan şekli ile “demokratik” ve “insan haklarına
dayanan” niteliği dışında değiştirilemeyecek hükümlere yer
verilmemelidir. Özellikle, yürürlükteki Anayasada yer alan, “Atatürk
ilkeleri ve inkılapları” , “laiklik” ve “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğü” gibi, bugüne kadar toplumun farklı kesimlerinin hak ve özgürlük
taleplerini bastırmada ve sınırlamada referans norm olarak kullanılan
kavramlara değiştirilemez hükümler arasında yer verilmemelidir.
Barolarımız; “demokrasi”, “insan hakları”
ve “hukuk devleti” gibi temel evrensel değer ve ilkelerin, bireylerin din ve
vicdan özgürlüklerini korumada yeterli güvence oluşturduklarından dolayı,
“laiklik” kavramına ayrıca değiştirilmeyecek maddeler arasında yer vermeye gerek
bulunmadığını değerlendirmektedir.
IV- Kimi siyasi partilerin Anayasa Uzlaşma
Komisyonuna sundukları öneri metinlerinde yer alan ve egemenliği -isim
anılarak- tek bir etnik unsura ait kılan teklifler, yeni anayasanın herkesin
anayasası olması gerektiğine ilişkin yaklaşımla bağdaşmadığı gibi, eşitlik
ilkesi ve kardeşlik hukukuyla da bağdaşmamaktadır. Egemenliğin yegâne kaynağı
halkın iradesi ve hukukun üstünlüğüdür. Barolarımız, bu konuda da herhangi bir
etnik vurgu yapmadan anayasada “egemenlik kayıtsız ve şartsız halkındır
veya milletindir.” şeklinde bir hüküm bulunmasını önermektedir.
V- Öte yandan yeni anayasadaki “vatandaşlık”
düzenlemesi de; etnik atıf ve kavramlar içermemelidir. Nüfusun daha büyük bir
bölümünü de oluştursa, vatandaşlık, herhangi bir etnik kümenin ismiyle
tanımlanmamalı; vatandaşlık tanımı, devletin toplumun belirli bir kesimine ait
olduğu anlayışına yol açacak bir nitelikte olmamalıdır. Vatandaşlık tanımı,
Türkiye Cumhuriyetinin bütün vatandaşlarını kapsamalıdır. Tek bir
etnik-kültürel kesime atıfla yapılacak bir düzenleme, dışlayıcı ve eşitliğe
aykırı olduğu gibi, toplumsal barışa da hizmet etmeyecektir.
VI-Başta Kürtler olmak üzere, anadilleri farklı
olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının anadilinde eğitim hakkı anayasal
güvence altına alınmalıdır. Artık “anadilde öğretim m? anadilde eğitim?
Veya anadilinde eğitim veya seçmeli ders mi?” gibi yapay ve
gereksiz tartışmalar bir yana bırakılmalıdır. Anadilleri Türkçe olmayan
toplumsal kesimlere yapılan yüz yıllık bir haksızlığın, anayasal düzenleme
dışındaki bir formülle çözümü düşünülemez. Anadilinde eğitim gibi temel bir
insani hak, anayasal hükümlerin altında bir norma bırakılarak geçiştirilemez.
Barolarımız ana dilinde eğitim hakkının kesin ve emredici bir düzenleme
şeklinde anayasada yer almasını önermektedir.
Yeni anayasada, “ana dilinde eğitim temel
bir haktır. Devlet vatandaşlarının ihtiyaç ve taleplerini gözeterek anadilinde
eğitim için gerekli düzenlemeleri yapar.” biçiminde bir hüküm yer
almalıdır.
VII- Hâlihazırda devletin siyasi ve idari
yapılanması, dünyada örneği kalmamış ölçüde katı merkeziyetçi bir nitelik arz
etmektedir. Türkiye’nin sosyal, kültürel ve ekonomik gerçeklerine aykırı bir
biçimde salt ideolojik tercihler nedeniyle oluşturulan bu katı merkeziyetçi
yapı, çağımızın demokrasi anlayışına aykırı olduğu gibi, Türkiye’nin gelişim
dinamiklerine ve çağdaş yönetim tarzına da aykırılık arz etmektedir.
Bu nedenle; ülkenin coğrafik ve bölgesel
sosyo-kültürel yapısı da dikkate alınarak, bölgesel yönetimlerin
oluşturulmasını ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesini öngören bir âdemi
merkeziyetçi sisteme geçilmelidir. Böyle bir yapılanma; kamu hizmetlerinin
etkin ve verimli bir şekilde sunulmasına, yerel demokrasinin
güçlendirilmesine, demokratik siyasal kültürün yaygınlaşmasına hizmet edeceği
gibi, Kürt meselesinin çözümüne katkı sunacaktır. Bu amaçla bir an önce Avrupa
Yerel Özerklik Şartına konulan çekinceler kaldırılmalı, bu Şartta yazılı olan
ilkelere uygun bir düzenlemeye yeni anayasada yer verilmelidir.
VIII- Türkiye toplumu etnik, dilsel ve kültürel
açısından çeşitlilik arz ettiği gibi, din ve inançlar bakımından da zengin bir
dokuya sahiptir. Toplumun bu zengin inanç dokusu gözetilerek, bütün din ve
inançlar karşısında devletin mutlak tarafsızlığı sağlanmalıdır. Demokrasinin
temel ilkelerinden biri olan çoğulculuk, devletin dinler ve inançlar karşısında
eşit mesafede bulunmasını, bunlardan herhangi birinden yana ya da ona karşı bir
tavır içerisinde bulunmasını yasaklar. Toplumsal barışın sağlanmasında hayati
öneme sahip olan bu ilke, yeni anayasada açıkça ifade edilmelidir.
Değerli basın mensupları;
Barolarımız; birkaç ay önce başlatılan, 21 Mart
Newroz Bayramı etkinliği sırasında Diyarbakır’da kamuoyuna da duyurulan;
Kürt meselesinin barışçıl çözümüne ilişkin gelişmeleri büyük bir ilgi ve
memnuniyetle izlemektedir. Silahların susmasından sonra, birkaç gün önce
açıklanan silahlı güçlerin çatışma alanlarını terk ederek Türkiye sınırlarının
dışına çıkacağı kararını, somut ve tarihi bir adım olarak görmekteyiz. Bu
sürecin selametle ve tek bir insanımızın yaşamına mal olmadan tamamlanması için
başta devlet yetkilileri ve kamu görevlileri olmak üzere ilgili herkesi iyi
niyet ve sorumluluk içinde hareket etmeye davet ediyoruz.
Başta siyasal partiler olmak üzere, toplumun tüm
kesimlerini, ideolojik ve politik mülahazaları bir yana bırakıp, bu tarihsel
sürecin sorumluluğuna uygun olarak sürece katkı sunmaya, Türkiye’nin toplumsal
barışına omuz vermeye davet ediyoruz.
Kamuoyuna saygıyla sunuyoruz.
Adıyaman Barosu - Ağrı Barosu – Batman
Barosu - Bingöl Barosu
Bitlis Barosu - Diyarbakır Barosu
-Hakkâri Barosu- Kars Barosu
Mardin Barosu - Muş Barosu - Siirt Barosu
- Şanlıurfa Barosu
Şırnak Barosu - Van Barosu