KADINA YÖNELİK HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞI; EMEĞİNE, BEDENİNE VE KİMLİĞİNE
YÖNELİK ŞİDDETİ REDDEDİYOR, DEMOKRASİYE VE EŞİT YURTTAŞLIĞA GÖNÜLDEN BAĞLI
HERKESİ BU UTANCI SİLMEK İÇİN MÜCADELEYE ÇAĞIRIYORUZ
Uluslararası hukukun bütün çabalarına rağmen, hem dünyada hem de ülkemizde çığ
gibi büyüyen kadına yönelik şiddet, çağımızın bir utanç kaynağı olarak insanlık
onurumuzu yaralıyor.
Kadın erkek eşitsizliğinin bir sonucu olarak insan hakları ihlallerinin birinci
derecede hedefi olan kadınların toplum hayatındaki yeri pek çok ülkede
geleneklere ve dini kültüre göre belirleniyor, kamu otoritesi doğrudan doğruya
kadının kimliğini ve onurunu hiçe sayan düzenlemeleri uygulamaya koyuyor.
Bugün dünyada milyonlarca kadın, çalışma hakkından, seyahat özgürlüğünde
yararlanamıyor; pantolon giydiği için kırbaçlanabiliyor, bisiklete binmesi,
sandalyeye oturması kamu otoritesi tarafından yasaklanabiliyor. Binlerce kadın
mezhep savaşlarının yol açtığı acımasız dünyada canlarından oluyor, tecavüze
uğruyor.
Türkiye’de de kadın, taraf olduğumuz uluslararası belgelere ve yasal
düzenlemelere rağmen fiziksel, duygusal, ekonomik şiddetle ve acımasız emek
sömürüsüyle karşı karşıya bulunuyor.
Evde, işte, okulda, sokakta, karakolda fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalan,
çocuk yaşta evlenmeye zorlanan kadınların, namus veya töre adı altında yaşam
hakları ellerinden alınıyor. Kadınlarımız daha çocuk yaşlardan itibaren en
büyük şiddeti en yakınlarından; babalarından, eşlerinden hatta oğullarından
görüyor.
Son on yılda kadına şiddetin yüzde 1400 arttığı, çocuk gelin sayısının
yükseldiği bir süreçten geçiyoruz.
Kadın bedeni üzerinden yapılan siyasetin, onların ne giyeceğine, kaç çocuk
doğuracağına, nasıl doğuracağına müdahale ettiğine, öğrenci yurtlarının sosyal
alanlarının, ortaöğretim kurumlarının yemekhanelerinin ayrıldığına, en sorumlu
makamdakilerin karma eğitimin yanlış olduğunu söyleyebildiğine tanık oluyoruz.
Dayatılan eğitim sistemiyle kız çocuklarımızın eğitimden uzaklaştırıldığını,
geleceklerinin çalındığını gözlemliyoruz.
Kadınların yönetim kademelerine getirilmemesinin bedelini ödüyoruz.
Demokrasi ve kadına özgürlük adı altında uygulanan bu politikaların, kadınlara
özgürlük getirmeyeceği gibi ülkeye de refah getirmeyeceği aşikardır. Dünya
üzerinde kadınını eve kapatan gelişmiş tek bir toplum yoktur. Şiddeti yenememiş
toplumlarda demokrasiden söz etmek ise mümkün değildir.
Hukukun üstünlüğünü, eşit yurttaşlığı, insan haklarını ve demokrasiyi
yerleştirmek için kadına yönelik ayrımcılığı ve şiddeti silmek zorundayız.
Şiddete uğrayanların değil, şiddet uygulayanların utanç duymasını sağlamak
zorundayız.
Cinsel taciz ve istismar davalarında mağdurların defalarca mağdur edilmesine,
şiddet uygulayanların ise yeni suçlar işlemek üzere tahliyelerine yol açan
uygulamaların terk edilmesini sağlamak zorundayız.
Tecavüze uğrayan kız çocuklarının ruhsal bütünlüğünün zedelenip zedelenmediğini
soruşturan, kadın katillerine “haksız tahrik” adı altında ceza indirimi
sağlayan erkek egemen adaleti değil, gerçek adaleti hakim kılmalıyız.
İnsan hakları mücadelesinde, kadına yönelik her türlü ayrımcılığı; emeğine,
bedenine ve kimliğine yönelik şiddeti reddediyor, demokrasiye ve eşit
yurttaşlığa gönülden bağlı herkesi omuz omuza mücadeleye çağırıyoruz.
Saygılarımızla.
Türkiye Barolar Birliği